AHİLİK HAFTASI - Ekimin 2. pazartesi ile başlayan hafta |
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] |
Cumhuriyetimizin kuruluşunun yetmiş sekiz, Osmanlı devletinin
kuruluşunun yedi yüz ve Türklerin Anadolu'yu yurt edinmelerinin bininci yıl
dönümünü kutladığımız bu yıllar bize Türk tarihinin en önemli kurumu olan
Ahiliği hatırlatmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti 75 yıl önce Osmanlı'dan devir aldığı yönetimi, Osmanlı da
700 yıl önce Anadolu Selçuklu devletinden almıştı. Anadolu Selçuklu devleti de
Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nun bir parçası olarak bu topraklarda yaklaşık bin
yıl önce kurulmuştu. Görüldüğü üzere 1000 yıldır Türkler Anadolu toprakları
üzerinde yaşamaktadır.
Türklerin tarihi aslında bin yıl ile sınırlı değildir. Bilinen en eski insanlık
tarihine kadar uzanır. Oğuz Hanlığı, Uygur devleti, Göktürk devleti, Hun devleti
M.Ö. 4000 yıldan beri, devletini ve kültürünü yaşatmaktadır. Dünyamızda bu süre
içerisinde birçok devletler kurulmuş, kültürler yaşamış, bunlardan birçoğu
yıkılmış ve kaybolmuşlardır. Türklerin altı binyıldır tarih sahnesinde oluşunun
önemli bir sebebi kültür değerlerini korumalarından ileri gelir. Bu kültür
değerlerinin özü Ahilik Kültürü biçimine dönüştüğü XI. yüzyıldan sonra yeni bir
anlayışla devam eder.
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, bu konu üzerinde hassasiyetle durmuş ve Ahilik
Vakfının tertip ettiği bir Şed Kuşanma töreninde Ahilikle ilgili veciz bir
konuşma yapmıştır. Bu konuşmasında, "...Bin seneye yakın bir zamandır Anadolu
kıtasının sahipleriyiz. Bir büyük medeniyetimizin olduğunu bu medeniyetin
birbirinden güzel, birbirini tesiri altında bırakmış hazinelerinin bulunduğunu
biliyoruz. Öyle olmasa zaten bu kadar uzun süre bu kıtaya hâkim olunamazdı..."
demiştir.
Tarih boyunca Türkler daima iyiyi güzeli aramışlar ve bulduklarında da tereddüt
etmeden almışlardır. Türklerin İslamiyet’e geçmeden önceki kültür değerleri bile
bugün birçok ülkede görülememektedir. Tarihi araştırmalarda o dönemde insan
haklarına saygı, kadının toplumdaki saygın yeri, misafirperverlik, bir tehlikeye
karşı birlik oluşturmak, dayanışma, yardımlaşma gibi birçok insani değerlerin
bugünkü tabiri ile evrensel değerlerin mevcut olduğunu görüyoruz.
Türkler bu değerler ile mücehhez olarak çağın en yüksek medeniyetini
kurmuşlardır. Dünyada pek çok dinler, inançlar ile karşılaşan Türkler bazılarını
denemişler fakat kendilerine en uygun gelen İslam dinini kabul etmişlerdir. Bu
dini seçerken hiçbir zorlama, hiçbir baskı yapılmamış kendi istekleri ile bu
yüce dine geçmişlerdir.
Ahilik tüm bu değerleri kaynaştıran ve hayata geçirilmesini sağlayan bir
yeniliktir. Türklerin "Rönesans”ıdır.
Ahilik anlayışı, toplumda yaşayan fertleri birbirine yaklaştırmak ve aralarında
dayanışma kurulmasını sağlamaktır.
Bir toplumda birlik ve dayanışmayı sağlayan en önemli unsur müşterek değerlerin
korunması ile mümkündür. Türklerin Anadolu'da bin yıldan beri varlığını
sürdürmelerindeki sır Ahilik anlayışı içerisinde bu değerlere saygı
göstermeleridir.
Bu anlayışa göre din, dil, ırk farkı gözetmeksizin herkese eşit muamele
yapılmıştır. Bir toplumda sosyal tabakalaşma olabilir. Kimi zengin, kimi fakir
olabilir; fakat ikisi arasındaki fark fazla olmamalıdır. Ahilik zenginliğe karşı
değildir. Çalışmak ve üretmek, alın teri ile kazanmak Ahilikte bir ahlak
kuralıdır. Bunun için herkesin mutlaka bir mesleği ve işi olmalıdır. Ahilik,
halkın sırtından geçinenlere, bir köşeye çekilip miskin miskin oturanlara
karşıdır.
Ahilikte iş ve meslek ahlakı, kabul edilmesi mecburi kurallar haline gelmiştir.
Kendinden önce başkalarını düşünmek ve kollamak, hak ettiğinden fazlasını
istememek, kanaat ve tevazu ölçüleri içerisinde "hırs" ve "tama"dan uzaklaşmak,
kendi yeteneğine uygun bir işle meşgul olmak, sanatını mutlaka bir 3 üstaddan
öğrenmek ve birliğin, beraberliğin korunması için dayanışma içerisinde bulunmak
ahiliğin mutlaka uyulması şart olan ahlak kaideleridir. Bu kaideler, Ahileri
tekke ve türbelerde çöreklenerek, el açıp halkın kutsal duygularını sömürerek
onların sırtından bedava geçinen asalak zümrelerden ayıran farklardır. Ahiler
yeniliğe açık insanlar olup, halka sanat, meslek ve genel bilgiler öğretmek için
var güçleriyle çalışırlar.
Bu bakımdan Ahiliğin eğitimcilere ışık tutacak önemli özellikleri vardır.
Ahilik sisteminde, işyerinde çalışanlar ile çalıştıranlar arasında pek fark
olmadığı gibi aralarında baba-oğul ilişkileri vardır. İşyeri aynı zamanda
sanatın ve ahlakın öğretildiği bir okuldur. Burada üretilen mal, belli bir
ihtiyacı karşılayacak şekilde kusursuz ve tam olarak üretilir. Emeğin karşılığı
çalışanının alın teri kurumadan ödenir. İşyerlerinde çalışan ve çalıştıranlar
dayanışma içerisindedir. Bu uygulama emek ve sermaye'nin barışık olduğu bir
model oluşturur.
Günümüzde toplam kalite, müşteri beklentileri, tüketici korunması, standart
üretim gibi kavramların önemi yeni yeni anlaşılmaya başlanmıştır. Bugün kaliteli
üretim için başvurulan ve Toplam Kalite Yönetimi dediğimiz tedbirlerle
tüketicinin daha ucuz, daha kaliteli mal alma imkânı doğmuştur. Ahilik
sisteminde bir malın üretimden tüketicinin eline geçene kadar üretimin her
safhası bütün çalışanların sorumluluğu altındadır. Çıraklar, kalfalar ve ustalar
hep birlikte malın kalitesinden sorumludur. Ayrıca oto kontrol sistemi ile malın
kalitesi sürekli denetlenir. Bugün de toplam kalite yönetimi kapsamında kalitede
mükemmellik, verimlilik, hatasız üretim, kalite güvenliği, ülke ve uluslararası
standartlara uyum, ISO 9001, tüketiciye cevap verme hattı, tüketici tatmini gibi
konular henüz yeni yeni işyerlerinde gündeme gelmeye başlamıştır. Üretime
katılan her kademedeki personelin eğitimi, işletme içi tüm personelden
faydalanma, tam kapasite çalışma gibi tedbirler yanında işyerinde her türlü
üretim ve hizmetlerden işyeri çalışanları sorumlu 4 tutulmaktadır.
Ahilik düşüncesinin kurduğu Ahi Birlikleri'ni batıdaki ve doğudaki benzer
teşkilatlardan ayıran özellik, din adamlarının da devlet adamlarının da Ahiler
üzerinde herhangi bir etkisinin olmayışıdır. Bunun sonucu olarak Ahilik sivil
toplum kuruluşlarının en eski bir modelidir. Ahiler, daima toplum yararına
hizmet yapmışlardır.
Bugün görülen bazı sivil toplum kuruluşları gibi halkı bölmemişler, halka ve
topluma zararlı faaliyetlerde bulunarak, yalnız kendi üyelerinin menfaatini
korumamışlardır. Bugün sivil toplum kavramı, demokrasinin vazgeçilmez bir unsuru
olarak kabul edilmekte ve resmi otoritenin karşıtı bir örgütlenme olarak
algılanmaktadır. Devlete karşı gelmek, devletin kurumlarını tahrip edenlerden
yana gözükmek, sırf demokrat gözükmek için bu kurumlara destek vermek Ahiliğe
ters düşer.
Devlet olmaz ise sivil toplum kuruluşunun da olamayacağını bilmemek en büyük
cehalettir. Sivil toplum kuruluşlarının görevi halkın ihtiyacı ve mutluluğu için
devletle beraber devlete yol gösterici olmaktır.
Ahilerin kendi üyeleri ile devlet ve toplumdaki fertler arasındaki ilişkilerde
daima "demokratik ve laik" anlayış hâkim olmuştur. Ahiler seçmede, seçilmede ve
idarede tamamen demokratik bir sistem içinde yaşarlardı. Keyfilik, şahsi ihtiras
ve emellere kesinlikle yer verilmezdi. Teşkilatın hak ve adalet ölçülerine
riayet ederek toplumda saygın bir yer kazandıkları ve topluma hizmette kusur
etmedikleri, devletle halk arasındaki koordinasyonu sağladıkları için, Ahi
başkanı devlet başkanının ayağına gitmemiş, devlet başkanı Ahinin ayağına
gelmiştir.
Fransa'da, otoriter yapıyı yumuşatmak ve yönetimle vatandaş arasındaki
ilişkileri iyileştirmek üzere on beş yıl önce kurulan "Ombudsmanlık" kurumu
Avrupa Birliği anlaşmasında ele alınmıştır. Topluluk üyesi ülke vatandaşlarının
yeni sisteme entegrasyonunda otorite ile halk arasında doğacak anlaşmazlıklarda
arabulucu rolü oynamak, ortaklık kurumları arasında güven ilişkilerini
güçlendirmek, ayrıca vatandaşın şikâyetlerini 5 kabul ederek ortaklık
kurumlarının demokratik işlemesini sağlamak amacı ile "Avrupa Ombudsmanı"
kurulmuştur.
Bu kurum aslında 1809 yılında yöneticiler ve yargıçlar hakkında yasal soruşturma
yapmak üzere İsveç'te kurulan Ombudsmanlık kurumunun bir devamıdır. Dünyamızda
yaklaşık yüz yıl önce kurulan ve Avrupa Birliği'ne örnek bir kurum olarak
yaşatılan, bizim de belki her şeyde olduğu gibi kötü bir taktikçilikle Avrupa'da
var diye hemen bu senenin başında ithal ettiğimiz bu kurumun daha orijinalinin
yeni yüz yıl önceki Ahilik sisteminde mevcut olduğunu bilmiyoruz.
Almanya'nın kalkınmasında, Sanayi üretim birliklerinin önemli rolü olduğu, bu
birliklerin eğitim ve teknik eğitime büyük önem vermelerinden, araştırmalarla
elde edilen buluşların üretime uygulanmasından, bankaların bütün kaynakların
sanayi emrine verilmesi ve devletin, yönetici yüksek memurlarının bu birlikleri
desteklemesi sayesinde Ortaçağ geriliğinden kurtularak kısa zamanda büyük ve
zengin bir ülke haline geldiği bilinmektedir. Benzer uygulama Osmanlı'daki Ahi
Üretim Birlikleri'ndeki eğitim sistemine, orta sandıklarını sanayi emrinde kredi
kuruluşu olarak hizmet verilmesine benzemektedir. Nitekim Almanya'ya Sanayi
Birliklerini tetkik için giden bir heyetimizin Alman kalkınmasının sırrının ne
olduğuna dair sorusuna bir yetkilinin cevabı "Siz buraya boşuna gelmişsiniz.
Eğer dört yüz yıl önceki Osmanlı'daki Ahi Üretim Birliklerini incelemiş
olsaydınız, bizim nasıl kalkındığımızı öğrenirdiniz." olmuştur.
Gazeteci Yazar Hasan Pulur'un 21.08.1992 tarihinde Olaylar ve İnsanlar köşesinde
"Almanların mesleki eğitim sistemlerine yüzyıl önce, Osmanlı'daki Ahilik
sistemini örnek aldıklarını" yazmıştır.
Japon sanayileşmesi, vazife şuur'u ve iş ahlakının samurayların geleneksel
değerleri ve Konfüçyüs’ün felsefesine dayandırılması sonucu elde edilen
başarılarla gerçekleşmiştir.
Japon Sanayi Birlikleri, Alman Sanayi Grupları Birlikleri'nin sistemini alarak
kendi gelenekleri ile birleştirmek suretiyle kalkınmışlardır. Aynen Alman Sanayi
Birlikleri'nde 6 olduğu gibi gençleri sıkı bir iş disiplini ve güçlü bir ahlak
eğitim vererek yetiştirmişlerdir.
Japonya'da işçi işveren arasındaki münasebetler aynı ailenin iki ferdi
arasındaki münasebete benzer. Birbirine saygılı ve dayanışma içerisindedirler.
İşyerinde tam dürüstlük, ahlaklılık ve özveri ile çalışmak her Japon gencinin
ideali olmuştur. Ülkesi için çalışmayı her şeyin üstünde gören bu zihniyet Japon
kalkınmasının en önemli dinamiği olmuştur. Bu bilgiler ışığında Japonların
kalkınmasında, Ahiliğin temel kaidelerini oluşturan benzer değerler etkili
olmuştur diyebiliriz.
Ülkemizde yeni yeni kurumsallaşan Rekabet Kurulu, Patent Enstitüsü, Kosgeb,
Reklâm Kurulu yanında Ticaret ve Sanayi Odaları, İşçi ve İşveren Sendikaları,
Kooperatifler, Esnaf Odaları, Belediye, Bağ-Kur gibi sosyal hizmet veren
kurumlar Ahilik sisteminden günümüze yansıyan kuruluşlardır.
2000'li yılları yaşadığımız şu günlerde, Ahiliğin ahlak ve çalışmaya ait
prensipleri kısaca Ahilik felsefesi, dünyamızda ilerleyen toplumların modeli
olacaktır. Bu görüş bir kehanet değildir. Bugün nasıl ki kalkınmış birçok ülkede
Ahilik prensiplerinin izlerini görüyorsak, yarın da ilerlemiş toplumların
yükselmesinde Ahilik ilkelerinin, önemli rol oynadığı görülecektir.
Salı Tem. 27, 2010 7:12 pm tarafından nikovolkan
» www.akosin.org reklam alımları başladı!
Perş. Tem. 01, 2010 3:20 pm tarafından tdilek007
» Forumlara Post Atılır
C.tesi Haz. 19, 2010 2:12 pm tarafından tdilek007
» Forum Sahibi Değişmiştir.
Çarş. Haz. 16, 2010 10:46 am tarafından Admin
» imza nı kutu içine al
Ptsi Mayıs 24, 2010 12:51 pm tarafından by_carisma
» Hepinizi Facebook SayFamıza ßeKLeRizz !!!!
Perş. Mayıs 13, 2010 3:53 pm tarafından tdilek007
» reklam alınır
Perş. Mayıs 13, 2010 3:50 pm tarafından tdilek007
» Sitemiz Geçi Olarak Hizmet Dışı Olmuştur Sorun Olanlar
Salı Mayıs 11, 2010 7:12 am tarafından tdilek007
» Forum Kurallarımız
Paz Mayıs 09, 2010 1:56 pm tarafından Admin
» Yeşilay Haftası
Paz Mayıs 02, 2010 7:29 pm tarafından fbliyildiz
» Ceza Fan
Ptsi Nis. 26, 2010 6:13 pm tarafından fbliyildiz
» Yine bilmece
Paz Nis. 25, 2010 9:42 am tarafından fbliyildiz
» Denge Tv Yeni Yayın Frekansı
C.tesi Nis. 17, 2010 9:51 am tarafından Admin
» www.gsmevi.com
Cuma Nis. 16, 2010 4:57 pm tarafından Admin
» ADLAR (İSİMLER)
Perş. Nis. 15, 2010 10:18 am tarafından Admin